Sait Faik Abasıyanık ''Son Kuşlar''
Kitabın Yazarı: Sait Faik Abasıyanık
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa
Sayısı: 134
Yeniden
merhabalar. Bugün bayramın ilk günü. Öncelikle sevdiklerinizle sağlıklı ve
mutlu olacağınız günler dilerim ve bayramınızı kutlarım hepinizin. Maalesef ki
bu yıl da sevdiklerimizden uzakta bayram geçiriyoruz. Tek temennimiz ise
gelecek yıl birlikte olabilmek. Bu yüzden moral bozmaktansa bugünü güzel bir
şekilde geçirmek hepimizin hakkı. Bu nedenle ben yine buralardayım. Haliyle
fazlasıyla boş vaktim var. Bugünkü konuşacağımız kitap Sait Faik Abasıyanık’ın ‘’Son
Kuşlar’’ isimli öykü kitabı. İçerisinde birbirinden farklı hayat dersi
bulabileceğiniz ve sizi her defasında farklı yerlere götüren on dokuz adet öykü
bulunuyor. Bu öyküleri okurken ise olaydan ziyade daima durumlar daha yoğun.
Zaten Sait Faik de durum öyküsü denilince akla gelen ilk isim. Hikayeler
çoğunlukla Adalar’da geçiyor. Özellikle de Burgaz Ada’da. Çocukluğu ve ileriki
yıllarda buralarda yaşamasından dolayı etkilenmiş olsa gerek bu bölgeden.
Kitaptaki anlatıcı kişi yazarın kendisidir. Bu yönüyle önceki yazdığı
kitapların ayrılır. Geçen gün bir okurumuz kitaptaki hikayelerin içeriklerine
de değinmemi istemişti. Bu yüzden her hikâyeden kısaca bahsetmeyi düşünüyorum.
1. Son Kuşlar
Doğa
ve kuş cenneti olarak nitelendirilen Adalar’ın güzelliklerinin çıkarcı,
duyarsız ve bencil insanlar tarafından nasıl tahrip edildiği anlatılıyor. Öykünün
de isminden anlaşılacağı üzere adanın bozulan düzeni nedeniyle artık kuşların
da gelmediğinden bahsediliyor. İnsanın çevreyi tahrip etmesi ve çevrenin
düzeninin bozulmasından yakınılıyor.
‘’Dünya
değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lekeler
göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarında, toprak anamızın koyu yeşil
saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama çocuklar, sizin için kötü
olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikayesi.’’
2. Bulamayan
Adaya
kendi icadını anlatmak için giden bir adamın hikayesidir. Anlatacaklarını
yalnız çocuklar dinler. Büyükler dikkate almaz bile. Arşimet Kanunu’nu bilmez.
Bu yüzden kendisinin icadına yönelik ters düşüncelerin haksız olduğuna inanır.
‘’Ah,
bu insan yüzleri! Her şeyimizi bağladığımız, durmadan yanıldığımız, istediğimiz
kadar bol hasletler, adilikler, iyilikler, kötülükler, delilikler,
akıllılıklar, sevdalar yüklediğimiz insan yüzleri! Yanılsak da zararı yok! Bu
yüze olmazsa ötekisine yükleriz saydıklarımızı. Yanılmamız muayyen bir insan içindir,
insanlar için değil. O halde yanılmıyor sayılırız.’’
3. Yaşayacak
Balıkçılığın
nasıl yapıldığı ve balıkçıların denizde ve yaşamlarında ne tür zorluklar
yaşadıkları anlatılır. İnsanların yaşlansalar dahi güçlerinden bir şey
kaybetmeden işlerini en iyi şekilde yapmaları.
‘’O
birdenbire elli yaşını vücudundan sıyırıp atmıştı. Çalıştıkça yüzü değişti,
pazıları şişti. Buz gibi kış gününde terliyordu. Gömleğini çoktan atmış, bir
atlet fanilasıyla kalmıştı. Saçı dökülmüş elli yaşındaki insan kafası bu adalelinin
kudreti, çalışma denilen şeyin sevgisiyle yaş denilen insan uydurması bir anlayışı,
bir hamlede silivermişti.’’
4. Kendi
Kendime
Yazarın
kendi kendisine Yassıada ve Sivriada manzarası hakkındaki konuşmaları yer
almaktadır.
5. Radyoaktiviteli,
Röportajlı Hikâye
Türkiye’nin
ünlü bir kaplıca bölgesine giden yazar buranın halkını ve bu bölgeye gelen
ziyaretçiler için yapılanları eleştirel bir dille anlatır. Güzel villalar
zenginler için boşaltılırken, fakirlere ve oranın yaşayan halkına kötü yerler
bırakılmış ve halk dışlanmıştır.
6. Bir
Kaya Parçası Gibi
Barba
Vasili adlı bir balıkçı ile Sait Faik Kınalı adlı bir adaya doğru açılırlar ve
balık avlarlar. Sait Faik bu ada yakınındaki manzarayı görünce büyülenir ve
manzarayı anlatır.
7. Gün
Ola Harman Ola
Mercan
Usta adında kemik kakmalı sandığı ile Galata Köprüsü’nün altında ayakkabı
boyacılığı yapan birinden bahsedilir. El işi zanaatı ile uğraşanlara verilmeyen
değerden söz edilir.
‘’Ne
Mercan Usta’ya ne kilimleri dokuyan ellere ne yazmaları boyayanlara ne
kalıpları dökenlere ne çeşmi bülbülleri üfleyenlere saygı duyduk. Saygı duymadık
da ne oldu? Dünyayı birbirine kattık işte… Sofralarımızı, kapılarımızı,
gönlümüzü kapadık. Kapadık da ne ettik? Dünyayı birbirine kattık.’’
8. Ağıt
Apostal
Efendi denilen bir ıstakoz avlayan adamdan bahseder. Onun keçi derisinden
yapılmış kötü kokan bir ıstakoz yakalamak için ağı vardır. Yazar onunla ıstakoz
avlamaya çıkar.
‘’Ben
bir şey diyeyim mi sana? Para kazanmak, kokulu pis iştir ama, kokudan kokuya
fark vardır. Kimi koku benimkisi gibi aşikardır. Kimisi de gizli.’’
9. Balıkçısını
Bulan Olta
Yazar
Haliç’te sisli bir günde kendisine bir olta alır ancak hiç balık tutamaz. Orada
köprü altı gibi bir yerde yaşayan bir çocuk oltayı aldığı gibi düzinelerce
balık tutar.
10. Barba Antimos
Barba
Antimos bir duvar ustasıdır. Yaptığı duvarlar kimseninkine benzemez. Onun yaptığı
duvarlar adaya bir farklılık katar. Yaşlanmasına rağmen hala onun yaptığı
duvarlar konuşulmaktadır.
‘’Seneler
öylesine vefasızdır ki, yalnız dışarıda lodos, poyraz, karayel değişe değişe
eser. Halbuki insan günleri hiç değişmemecesine sürüklenmektedir. Ama değişecektir.’’
11. Haritada Bir Nokta
Anlatıcının
küçükken en sevdiği şey haritalara bakıp adaları incelemektir. Oralara gitmeyi
hayal eder. Büyüdüğünde ise Büyük Ada’ya gider ve izlenimlerini anlatır. Gerçek
ada hayatına şahit olur.
12.
13. Sivriada Sabahı
Sait
Faik bu iki öyküyü birbirinin devamı şeklinde yazmıştır. İlkinde Kalafat ve
onun çırağı ile Sivriada ’ya gider. Bir martının gözleri önünde ölüşü onu çok
etkiler. İkincisinde ise o adada sabahlarlar ve çırağın bir tavşan yakalaması
onu etkiler.
‘’Hoş
şeyi başkalarıyla beraber seyretmek daha hoş olur.’’
14. Türk Ülkesi
Bu
öyküde adada yaşayan Rumlar, gazinolar ve o gazinolarda söylenen şarkılardan
bahseder.
‘’Aynı
kitabın bile insanları birbirine düşman ettiğini bilmiyorlar mıydı?’’
15. Yandan Çarklı
Bir
vapura binen Sait Faik Yandan Çarklı dedikleri ile ilgili düşüncelerini
paylaşır.
16. Pay
Balıkçıların
balık avından sonra adaletsiz pay bölünmesi yapmalarını anlatır. Adama göre pay
yapılır. Güçlü ya da güçsüzsen.
17. Korentli Bir Hikâye
Nahiye’ye
ilk geldiğinde sessiz, sakin, fakir, işini düzgün yapan bir adamken; parayı
gördükten ve köyü zengin inşaatçılara sattıktan sonra değişen Nahiye Müdürü’nü
anlatır bu öyküde.
‘’Kendilerine
ne kadar süs verirlerse versinler, vazifelerinde doğru insanlarsa, halk için,
çocuk için korkulacak bir şey yoktur. Onların bu hali bellidir. Vazifelerinde belki
bazen fazla bile dürüsttürler.’’
18. Kırlangıç Yuvasındaki Kadın
Gerçeküstü
yazım tekniğini kullandığı bir öyküsüdür. Adadaki bir kahvehanede bir kırlangıç
yuvası vardır. Bu yuvada saçlarını tarayan bir kadın olduğunu düşünür. Kendi
yazım tekniğinin dışına çıkar.
19. Dondurmacının Çırağı
Yazar
yaşadığı adada pek fazla insanla konuşmaz. Konuştuğu iki kişi vardır. Bunlar dondurmacının
çıraklarıdırlar. Onlardan birinin adı İmrozlu Todori’dir. Ondan bahseder.
‘’Küçük
büyük insandan gayri bütün canlılar gibi sen de mi bilmiyorsun ölümü? Oh ne iyi!
Bilme bilme. Bir gün öğrenirsen bile sakın korkma! Bilene ne zaman olsa
gelecektir. Bak ben onu bekliyorum. Bu gençlik nasıl sana güzel güzel geldiyse
ölüm de sana öylece, güzelce gelecektir.’’
1 Comments
ah çok severiim, sait faik, en sevdiklerimden, yaa burgaz ada da evi var, sık sık gidiyom evini görmeye, denize bakarak yazarmış evindeki pencereden :)
YanıtlaSil