Doktor Moreau’nun Adası/H. G. Wells
Kitap: Doktor
Moreau’nun Adası
Yazar: H.
G. Wells
Sayfa Sayısı: 166
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
“Az sonra da başta beni bu gizemli adayı keşfetmeye zorlayan ses, pumanın acıklı iniltisi duyuldu, ancak bu kez üzerimde beni rahatlatan, olumlu bir etkisi oldu. Bunu duyduğum anda, her ne kadar bayılmak üzere ve korkunç derecede bitkin olsam da bütün gücümü topladım ve ışığa doğru koşmaya başladım. Bir sesin beni çağırdığını duyar gibi olmuştum.”
Merhaba
bloğumun sevgili okurları. Günler sıcak ve bir o kadar da yorgun bir şekilde
geçmeye başladı. Malum yaz ayındayız. Herkes bir şeylerden şikayetçi. Şu sıcak
havalarda hele de yolculuk yaparken yapılacak en güzel aktivite belki de kitap
okumaktır. Ben ne zaman yolculuğa çıkacak olsam yanımda her zaman bir kitap
hazırda bulunur. Bu kez yanıma daha önce okumadığım bir yazara ait bir kitap
aldım: Doktor Moreau’nun Adası. Konusuna kısaca değinip daha sonra kitap hakkındaki
düşüncelerimden bahsedeceğim. Eminim ki siz de bu yazıyı okuduktan sonra kitabı
merak edip okuyacaksınızdır. Konusu gerçekten ilgi çekici.
Olaylar
Edward Prendick etrafında gelişir. Prendick yaşadığı bir gemi kazası sonucunda başka
bir gemideki Montgomery tarafından kurtarılır. Bu adam ile tanışması onun
bundan sonra yaşayacaklarının ilk adımıdır. Montgomery yanında birkaç adam ve
hayvanla volkanik bir adaya gitmektedir. Bu adada yaşayan kimse yoktur. Montgomery,
Prendick’i yanında mecburen adaya götürmek zorunda kalır. Montgomery bu adada Doktor
Moreau’nun deneylerine yardımcı olmaktadır. Doktor Moreau ise bir zamanlar
yaptığı deneyler nedeniyle dışlanmıştır ve bu adada kendi kendine bazı deneyler
yapmaktadır. Bu deneyler önceki deneylerinden fazlasıyla farklıdır.
Deneylerinde belli canlıların dokularını ve organlarını keserek başka bir
canlıya yerleştirerek yeni baştan bir canlı yaratmaya çalışmaktadır. Bu yaratmaya
çalıştığı hayvanların asıl amaçlarını ise kitabı okuduğunuz zaman bizzat
öğrenebilirsiniz ki kitabın en büyük gizemi de bu.
Kitapta
Tanrı-İnsan-Hayvan üçlüsü karşılıyor. Hayvan Halkı adı verilen bir topluluğun
başına insanlar tarafından oluşturulmuş bir Tanrı yerleştiriliyor. Bir halkın
kimlerden oluştuğunu ilerleyen sayfalarda yazar bize sunuyor. Bu halkta
yaşayanların düşünme yetisi yok ve bazı ezberlenmesi istenilen öğretileri
ezberlemişler ve sadece ona uygun bir yaşam sürdürüyorlar. Bu günümüzde dini
sorgulamadan körü körüne başkalarından duyduğu kadarıyla yetinen insanlarla
benzer bir özellik aslında. Beli de yazar burada bu konuda bir eleştiri
yapmıştır. Bu Hayvan Halkı adı verilen topluluğa Doktor Moreau bazı yasalar koymuştur.
Bu yasalar ve Tanrı figürünün alt metninde Doktor Tanrı ve yarattığı birçok o
canlı ise onun halkını temsil eder. Koyduğu yasalar da dini öğretiler olarak düşünülebilir.
Bu yasalardaki öğretiler ise bazı yasaklardan ve bunların cezaları olduğundan
bahseder.
"Dört
ayak üstünde yürümeyeceksin; Yasa böyle buyurur. Biz İnsan değil miyiz?"
"Suyu
dilinle içine çekerek İçmeyeceksin; Yasa böyle buyurur. Biz İnsan değil
miyiz?"
"Et
de Balık da yemeyeceksin; Yasa böyle buyurur. Biz İnsan değil miyiz?"
"Ağaçların Kabuklarına pençe
atmayacaksın; Yasa böyle buyurur. Biz İnsan değil miyiz?"
"Başka
İnsanları kovalamayacaksın; Yasa böyle buyurur. Biz İnsan değil miyiz?"
Kitapta
bilim uğruna hayvanlar üzerine deneyler yapılmaktadır. Bu deneyler geçmişten
günümüze sürüp gelmiştir ve devamını da korumaktadır. Deneyler için insanlar üzerinde
deney yapılmasına her ne kadar karşı olsak da hayvanlar için de geçerlidir. Ben
bir hayvana zarar vermeden deneyin yapılabileceğinin taraftarıyım. Bu biraz da
biz insanların kendimizi koruduğumuz bir yöntem sanırım. Kitapta da hayvanlar
üzerinde yapılan deneyler bilimin yanlış bir şekilde kullanılışına şahit
oluruz. Kimi zaman onların o acı dolu çığlıklarına şahit oluruz. Öyle ki bazen
gerçekten duyduğumuzu dahi hissederiz. Bu çığlıkları duyan Prendick aslında
insanoğlunu temsil eder. Çığlıkları duyan ancak hiçbir şey yapmak için kılını
bile kıpırdatmayan o insanı.
İnsanoğlu
çevresindeki olaylara, değişimlere her zaman hükmetme peşindedir. İnsanları
değiştirir, doğayı değiştirir, hayvanları değiştirir. Kısacası her şey onun
elindeymiş gibi davranır. Her şeye hâkim olduğunu düşünür. Hayvan Halkı olarak
nitelendirilen o topluluktaki canlılar her ne kadar değiştirilmiş olsalar da
doğa üstün gelir. Değiştirilen canlılar bir süre sonra eski hallerine dönmeye
başlarlar. İnsanın doğa ve hayvanlar üzerindeki hükmünün bir yıkılış sürecine şahit
oluruz böylece.
Yazar
her ne kadar bir bilim kurgu romanı yazmış olsa da bana kalırsa insanın iç
yüzünü bize gayet açık ve gerçek bir biçimde göstermiştir. Bu yüzden iyi bir
gözlemcidir de. Darwin’in evrim düşünceleri okurken aklınıza gelecek olan bu
kitap bence bir bilim kurgu klasiği. Her ne kadar çok bilinmese de biz bloglar
bu yazarın ve kitabın tanınmasında bir etkide bulunabiliriz ne dersiniz? Şunu da
unutmadan ekleyeyim. Bu tip konulara meraklıysanız ‘’Orphan Black’’adlı diziyi de
izlemenizi önerebilirim. Her ikisine de bir şans verin. Emin olun pişman
olmayacaksanız. Kitapla kalın….
5 Comments
Zaman makinesini cok sevmedigim icin emin degilim okuyup okumamaya ya
YanıtlaSilÇoğu kişi öyle dediği için ben de bu kitabını önce okumaya karar verdim. Sanırım yazarın dilinden dolayı insanlar sevmiyor.
Silbu romanın iki rane filmi var, 1977, 1997 filan yılları, ikisi de güzel ama ilki daha iyi ve korkunçlu :)
YanıtlaSilFilmini henüz izlemedim. Kitaplarını okuduktan sonra yavan kalıyor nedense :(
SilAlışılmışın dışında bir kitap. Çoğu okumaya başlayan insan hep yarım bırakmış. Demek ki insanların okuma tarzına pek de hitap etmiyor.
YanıtlaSil