Doktor Moreau’nun Adası/H. G. Wells

by - Haziran 25, 2021

 



Kitap: Doktor Moreau’nun Adası

Yazar: H. G. Wells

Sayfa Sayısı: 166

Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 

“Az sonra da başta beni bu gizemli adayı keşfetmeye zorlayan ses, pumanın acıklı iniltisi duyuldu, ancak bu kez üzerimde beni rahatlatan, olumlu bir etkisi oldu. Bunu duyduğum anda, her ne kadar bayılmak üzere ve korkunç derecede bitkin olsam da bütün gücümü topladım ve ışığa doğru koşmaya başladım. Bir sesin beni çağırdığını duyar gibi olmuştum.”

Merhaba bloğumun sevgili okurları. Günler sıcak ve bir o kadar da yorgun bir şekilde geçmeye başladı. Malum yaz ayındayız. Herkes bir şeylerden şikayetçi. Şu sıcak havalarda hele de yolculuk yaparken yapılacak en güzel aktivite belki de kitap okumaktır. Ben ne zaman yolculuğa çıkacak olsam yanımda her zaman bir kitap hazırda bulunur. Bu kez yanıma daha önce okumadığım bir yazara ait bir kitap aldım: Doktor Moreau’nun Adası. Konusuna kısaca değinip daha sonra kitap hakkındaki düşüncelerimden bahsedeceğim. Eminim ki siz de bu yazıyı okuduktan sonra kitabı merak edip okuyacaksınızdır. Konusu gerçekten ilgi çekici.

Olaylar Edward Prendick etrafında gelişir. Prendick yaşadığı bir gemi kazası sonucunda başka bir gemideki Montgomery tarafından kurtarılır. Bu adam ile tanışması onun bundan sonra yaşayacaklarının ilk adımıdır. Montgomery yanında birkaç adam ve hayvanla volkanik bir adaya gitmektedir. Bu adada yaşayan kimse yoktur. Montgomery, Prendick’i yanında mecburen adaya götürmek zorunda kalır. Montgomery bu adada Doktor Moreau’nun deneylerine yardımcı olmaktadır. Doktor Moreau ise bir zamanlar yaptığı deneyler nedeniyle dışlanmıştır ve bu adada kendi kendine bazı deneyler yapmaktadır. Bu deneyler önceki deneylerinden fazlasıyla farklıdır. Deneylerinde belli canlıların dokularını ve organlarını keserek başka bir canlıya yerleştirerek yeni baştan bir canlı yaratmaya çalışmaktadır. Bu yaratmaya çalıştığı hayvanların asıl amaçlarını ise kitabı okuduğunuz zaman bizzat öğrenebilirsiniz ki kitabın en büyük gizemi de bu.

Kitapta Tanrı-İnsan-Hayvan üçlüsü karşılıyor. Hayvan Halkı adı verilen bir topluluğun başına insanlar tarafından oluşturulmuş bir Tanrı yerleştiriliyor. Bir halkın kimlerden oluştuğunu ilerleyen sayfalarda yazar bize sunuyor. Bu halkta yaşayanların düşünme yetisi yok ve bazı ezberlenmesi istenilen öğretileri ezberlemişler ve sadece ona uygun bir yaşam sürdürüyorlar. Bu günümüzde dini sorgulamadan körü körüne başkalarından duyduğu kadarıyla yetinen insanlarla benzer bir özellik aslında. Beli de yazar burada bu konuda bir eleştiri yapmıştır. Bu Hayvan Halkı adı verilen topluluğa Doktor Moreau bazı yasalar koymuştur. Bu yasalar ve Tanrı figürünün alt metninde Doktor Tanrı ve yarattığı birçok o canlı ise onun halkını temsil eder. Koyduğu yasalar da dini öğretiler olarak düşünülebilir. Bu yasalardaki öğretiler ise bazı yasaklardan ve bunların cezaları olduğundan bahseder.

"Dört ayak üstünde yürümeyeceksin; Yasa böyle buyurur. Biz İnsan değil miyiz?"

"Suyu dilinle içine çekerek İçmeyeceksin; Yasa böyle buyurur. Biz İnsan değil miyiz?"     

"Et de Balık da yemeyeceksin; Yasa böyle buyurur. Biz İnsan değil miyiz?"

 "Ağaçların Kabuklarına pençe atmayacaksın; Yasa böyle buyurur. Biz İnsan değil miyiz?"

"Başka İnsanları kovalamayacaksın; Yasa böyle buyurur. Biz İnsan değil miyiz?"

Kitapta bilim uğruna hayvanlar üzerine deneyler yapılmaktadır. Bu deneyler geçmişten günümüze sürüp gelmiştir ve devamını da korumaktadır. Deneyler için insanlar üzerinde deney yapılmasına her ne kadar karşı olsak da hayvanlar için de geçerlidir. Ben bir hayvana zarar vermeden deneyin yapılabileceğinin taraftarıyım. Bu biraz da biz insanların kendimizi koruduğumuz bir yöntem sanırım. Kitapta da hayvanlar üzerinde yapılan deneyler bilimin yanlış bir şekilde kullanılışına şahit oluruz. Kimi zaman onların o acı dolu çığlıklarına şahit oluruz. Öyle ki bazen gerçekten duyduğumuzu dahi hissederiz. Bu çığlıkları duyan Prendick aslında insanoğlunu temsil eder. Çığlıkları duyan ancak hiçbir şey yapmak için kılını bile kıpırdatmayan o insanı.

İnsanoğlu çevresindeki olaylara, değişimlere her zaman hükmetme peşindedir. İnsanları değiştirir, doğayı değiştirir, hayvanları değiştirir. Kısacası her şey onun elindeymiş gibi davranır. Her şeye hâkim olduğunu düşünür. Hayvan Halkı olarak nitelendirilen o topluluktaki canlılar her ne kadar değiştirilmiş olsalar da doğa üstün gelir. Değiştirilen canlılar bir süre sonra eski hallerine dönmeye başlarlar. İnsanın doğa ve hayvanlar üzerindeki hükmünün bir yıkılış sürecine şahit oluruz böylece.

Yazar her ne kadar bir bilim kurgu romanı yazmış olsa da bana kalırsa insanın iç yüzünü bize gayet açık ve gerçek bir biçimde göstermiştir. Bu yüzden iyi bir gözlemcidir de. Darwin’in evrim düşünceleri okurken aklınıza gelecek olan bu kitap bence bir bilim kurgu klasiği. Her ne kadar çok bilinmese de biz bloglar bu yazarın ve kitabın tanınmasında bir etkide bulunabiliriz ne dersiniz? Şunu da unutmadan ekleyeyim. Bu tip konulara meraklıysanız ‘’Orphan Black’’adlı diziyi de izlemenizi önerebilirim. Her ikisine de bir şans verin. Emin olun pişman olmayacaksanız. Kitapla kalın….

 

 

 

You May Also Like

5 Comments

  1. Zaman makinesini cok sevmedigim icin emin degilim okuyup okumamaya ya

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çoğu kişi öyle dediği için ben de bu kitabını önce okumaya karar verdim. Sanırım yazarın dilinden dolayı insanlar sevmiyor.

      Sil
  2. bu romanın iki rane filmi var, 1977, 1997 filan yılları, ikisi de güzel ama ilki daha iyi ve korkunçlu :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Filmini henüz izlemedim. Kitaplarını okuduktan sonra yavan kalıyor nedense :(

      Sil
  3. Alışılmışın dışında bir kitap. Çoğu okumaya başlayan insan hep yarım bırakmış. Demek ki insanların okuma tarzına pek de hitap etmiyor.

    YanıtlaSil