İki Farklı Dünyanın Hikayesi: Mülksüzler

by - Nisan 07, 2021

 


İki dünya… İki farklı insan yaşamı… Farklı düşünce yapıları… İnsanların hiçbir yerde değişmeyen o hayatla mücadeleleri… Ve bunları değiştirecek tek bir adam: Shevek.

Kitapta birbirinin uydusu olarak görülen iki gezegen anlatılıyor. Birbirlerinin uydusu olduklarını da şu cümleden anlıyoruz ‘’Bizim dünyamız onların Ay’ı, bizim Ay’ımız onların dünyası.’’ Bu gezegenlerden birisi Anarres diğeri ise Urras. Urras aslında şu anki dünyaya aşırı benzeyen, devletlerin olduğu, toplumlar arası hiyerarşinin yer aldığı, insanlar arası sınıf farklılıklarının belirgin bir şekilde görüldüğü bir gezegen. A-Io ise bu gezegenin en güçlü devleti. Ama kitapta yaşayan insanların kendi tarih dilimlerine göre Odo adında biri toplumdaki bu anarşist düzene karşı çıkmış ve akım yaratmıştır: Odoculuk. Bu Odo denilen kişinin fikirlerine uyan ve topluluğa isyan eden insanlar Urraslılar ile anlaşmışlar ve Anarres adını verdikleri bir başka gezegene taşınmışlardır. Shevek ise zamanında Anarres’e gelen o topluluğun devamı olan bir soydan gelen bir Anarreslidir. Ve Odoculuk adı verilen akımı sorgulayarak Anarres’ten Urras’a gider. Kitap da zaten Shevek’in yolculuğuyla başlar. Kitabın özeti hakkında bilgi vermem doğru olmaz. Burada sadece kitap hakkındaki düşüncelerimi paylaşmak için yazıyorum.


 Urras’da tamamen mülkiyetçi, devletlere ve sınıflara bölünmüş bir topluluk yaşarken Anarres’te tam tersi insanlar mülküz ve paylaşımcı bir topluluk oluştururlar. Her ne kadar dışarıdan bakıldığında her şey yolundaymış gibi gözükse de sorunlar patlak vermeye başlamıştır.  İnsanlar arasında hiyerarşik bir düzen olmasa dahi bazı bilim insanlarının daha fazla sözünün geçmeye başladığını ve bilimsel araştırmalara kendileri istedikleri gibi yön verdiklerini görüyoruz. Ayrıca toplumda kadınlar ve erkekler arasında belirli yerlerde eşitlikler bulunmakta. Bir kadın da erkek gibi kol gücünde çalışabiliyor. Alanı daha da genişletecek olursak hemen hemen her işi yapabiliyorlar. Sadece daha üst düzey kabul edilen bilim insanlarının aralarında yer alamıyorlar. İnsanlara isimler bir makineler yardımıyla veriliyor ve insanlar arasında akrabalık kavramları çok da belirgin değil hatta neredeyse hiç yok. İnsanlar tek eşliler ve aynı cinsten olan bireyler arasında yaşanan ilişkiler de toplum tarafından garip karşılanmıyor anladığım kadarıyla. Ayrıca burada yaşayan kadınlar ve erkekler evlenme yükümlülüğü olmadan birlikte yaşayabiliyor ve çocuk sahibi olabiliyorlar. Ayrıca gezegende doğum yapan kadınlara farklı hizmetler dahi sunuluyor. Ülkemizde bile daha bunları doğru düzgün göremezken ne acıdır ki bir ütopyada karşımıza çıkıyor.

Anarres genel olarak kurak ve yaşamın daha sıkıntılı olduğu bir gezegen. Gezegende insanlar ve deniz canlıları dışında başka canlılar yok. Urras’tan yanlarına hiçbir şey almadan gelmelerinden olsa gerek. Düşünsenize kedi deseniz insanlar yüzüne bakar kalır öylece? Aslında ne kadar ironik.


Kitapta kadın karakterlerin ön planlarda yer aldığını görürüz. Feminist ögeler gözümüze çapar. Odo’nun kadın olarak verilmesi ise en belirgin örneğidir. Kadınlara hem fikirlerinde hem de yaşamlarında özgürlükler tanınmıştır. Toplumda annelik rolü tam olarak yoktur. Kadınlar istedikleri her işi yapabilirler. İstedikleri yerde yaşayabilirler ve istekleri kişiyle birlikte olabilirler. Gerçek dünyada yaşanan kadın ve erkek arasındaki o dengesizliği ortadan kaldırmak istemiş olabilir.

Kitapta değinmek istediği başka bir nokta ise yazarın beni şaşırtan o engin bilgisi. Kitabı okurken adeta bir fizikçinin kaleminden çıktığını hissettim. Teorik fizik konusunu bu kadar mantıklı ve konuya hakim bir şekilde anlatması beni gerçekten etkiledi. Bir kitap yazarken aynı zamanda farklı alanlar da işin içine girer. Yazar sadece bir yazar değil yerinde göre bir fizikçi, yerine göre bir ressam yerine göre de bir doktor olabilmelidir. 

Shevek’ten kısaca bahsedecek olursak kendisi Anarres’te yaşan bir fizikçidir. Kendi toplumunda kabul ettiremediği fizik alanındaki fikirlerini başka toplumlarla paylaşmak amacıyla Urras’a gider. Çünkü fikirlerinin kendi gezegeninde hiçbir pratik yararı yoktur bazı söz sahibi kişilerce. Kendi fikirlerini yaymak amacıyla bir sendika kurar arkadaşlarıyla. Bu bir tür direniştir toplumun var olan düzenine. Bu direnişin adımlarını Anarres’te tam halini ise Urras’ta gerçekleştirir. Buraya gelmesiyle adeta bir kültür şoku yaşar. İnsanların davranışları, giyinişleri, konuşma şekilleri karşısında kendini oraya ait hissetmemeye başlar. Her ne kadar fikirlerini paylaşmak için gelse de her şeyi sürekli ertelemeye başlar. Bir süre sonra onlar gibi davranmaya başlasa da uyum dahi sağlayamaz. Kendini sorgular, yaşamını sorgular. Dışarıdan bakıldığında harika gözüken o gezegen çürümüş bir kapitalist bir yerden başka bir şey değildir.

Kısacası ne tam olarak Anarres’te ne Urras’ta yaşamak mümkündür. Tamamen doğru bir toplum yapısı yoktur. Ne hepsi tamamen doğru ne de tamamen yanlıştır. En önemlisi insanların birlik içinde, birbirlerine üstünlük kurmadan, aç kalmadan, mutlu ve eşit olduğu bir düzen kurmaktır.

Sizin bu konu hakkındaki fikirleriniz nelerdir? Düşüncelerinizi ve yazım hakkındaki eleştirilerinizi sabırsızlıkla bekliyorum.

 



You May Also Like

5 Comments

  1. Çok güzel bir yazı elinize sağlık

    YanıtlaSil
  2. Çok beğendim emeğine sağlık iki şehrin hikayesi kitabını anımsattı bana çok çok güzel

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. İki Şehrin Hikayesi'ni de okudum. Siz söyleyince bana da öyle geldi. Farklı bir yaklaşım :)

      Sil
  3. le guin, süper tabii, mülksüzler süfer, bir de yerdeniz büyücüsüü :)

    YanıtlaSil