Mumyanın Laneti ve Kayıp Gerdanlık/1. Bölüm

by - Mart 30, 2021

 


1.     Bölüm

 

Önceki akşamki içki aleminde içkiyi biraz fazla kaçırmıştım sanırım. Başım fena halde çatlıyor, gözlerimi bir saniyeliğine bile açamayacak kadar uykulu hissediyordum kendimi. Bu yüzden gece dışarıya çıkıp orda burada gezmek yerine, birkaç lokma bir şeyler atıştırıp hemen uykuya dalmayı düşünüyordum.

            Kars gravyerine bayılırım. Bir oturuşta yarım kilodan fazla yenmesini pek tavsiye etmiyorlar ama gel de kendine söz geçir. Kimi zaman bire de hiç karşı çıkmıyorum. Bazen ikiyi, hatta üçü bile yemeye kalkışmadım değil. Karım ise daha fazla olduğunu düşünüyor hep. Soyut olarak böyle gözükse de somut olarak pek de mümkün değil. Öyle sade sade yemek olmak olmaz. Yanında mutlaka kırmızı şarapla içeceksin.

            Böylesine sade bir yemeği bitirdikten sonra, pijamamı giyindim, ertesine gün öğleye kadar uyuma düşüncesiyle başımı kuş tüyü yastığa koydum ve derhal derin bir uykuya daldım.

            Ama insanın bu tür istekleri ne zaman gerçekleşmiştir ki? Evin ahşap kapısının tokmağının sabırsızlıkla vurulması yüzünden uykumdan sıçrayarak uyandım. Kimdi bu saatte gelen? Ne istiyordu? Az daha yavaş vuramaz mıydı şu kapıyı? Ben daha gözlerimi açmaya çalışırken karım elinde bir notla yanıma geldi. Not eski dostum Alp’ten geliyordu. Demek ki az önce kapıyı öylesine hızlı vuran oydu. Notu karımdan alıp okumaya başladım. Üzerinde şunlar yazılıydı:

            Eski dostum bu notu alınca hemen yanıma gelmeni istiyorum. Hani sana hep bir mumyadan bahsederdim. İşte o mumyayı sonunda inceleyebileceğiz. Ne muhteşem bir şey değil mi? Üstelik sargıları bile açılmamış. Tertemiz bizi bekliyor. Senin de bu muhteşem olayı kaçırmak istemeyeceğini düşündüğüm için bu notu bırakıyorum sana. Bu gece saat birde bana gel. Eski dostun ALP.

            İlk başlarda pek ilgimi çekmedi bu olay. Ama notu tekrar tekrar okudukça ne kadar muhteşem bir olaya şahitlik edeceğim kafama dank etti birden. Böyle bir olayı kim bilir bir daha ne zaman görecektim. Belki ki hiç göremeyecektim. Hemen yatağımdan fırladım. Dolabımda ne bulduysam üzerime geçirdim. Kimse mumya varken benim üzerimdekilere dikkat etmezdi zaten. Karıma geç gelebileceğimi ve beni beklemeyip uyumasını söyledikten sonra Alp’in evine gitmek için hızla yola koyuldum.

            Oraya ulaştığımda benden başka dört kişi beni bekliyordu. Ne zannetmiştim ki sadece bana mı söyleyeceğini. Mumyanın içinde bulunduğu tabutu büyük bir yemek masasının üzerine koymuşlardı. Nerden bulmuşlardı acaba böyle bir masayı? Anladığım kadarıyla beni bekliyorlarmış. Benim de geldiğimi görünce mumyanın tepesine leş kargaları gibi üşüştüler hemen.

            Bu mumya, Yukarı Nil kesiminde bulunan, M.Ö. 3500 yılına ait, henüz hiçbir insan elinin dahi değmediği Mısır’ın ücra bir köşesindeki küçük bir piramitten çıkarılmıştı. Henüz bulunduğu yerden çıkarılması ise daha birkaç yıl öncesine dayanıyordu. Bu küçük piramit bulunan diğer piramitler kadar ilgi çekici olmasa da içinde incelenecek bir sürü hazine taşıyordu. Bizim mumyanın bulunduğu kurgan ise söylenenlere göre piramitin diğer odalarına göre daha sadeymiş. Acaba bunu ölen kişi kendisi mi istemişti? Yoksa işlediği bir günahtan dolayı mı böyle yapılmıştı?

            Bu M.Ö. 3500 yılına ait olan mumya, ünlü arkeolog Mesut Aktaç’ ın bulduğu konumda bırakılmıştı. Yani mumyanın lahitinin kapağına bile el sürülmemişti. O kadar yıl boyunca müzeyi ziyarete gelen insanlar sadece bu lahiti görmüş ama içindekini de hep merak etmişti. Bu aslında bizim işimize geliyordu. Sonuçta elimizde henüz sırları çözülmemiş ve yağmalanmamış bir mumya duruyordu ki bu çok rastlanan bir durum değildi. Gerçekten heyecan verici bir olaydı.

            Masaya yaklaştığım an, lahitin ne kadar da büyük olduğunu fark ettim. Sanırım boyu 2.5 metre, eni ise 1.5. metreydi. Lahit demek de pek doğru değil aslında. Dikdörtgen bir kutuya benziyor sadece.

Kapağı açmak için yeltendiğimizde ne kadar da ağır olduğunu fark ettik. Beş kişi tüm gücümüzü kullanarak ittirmeye başladık. Zor da olsa kapağı açmayı başarabildik. Lahitin kapağını ittirdiğimizde içerisinde çeşitli resimler ve yazılar olduğunu fark ettik. Aramızda bunu okuyabilecek kimse var mıydı acaba? Sonuçta Alp hariç hepsi hayatında ilk defa gördüğü insanlardı. Ben böyle düşünmeye devam ederken o sırada içimizden biri öne atıldı ve yavaşça okumaya başladı. Adamın iyi bildiği bir dildi anlaşılan. Adam okumayı bitirip bize bu yazıların Zuluca adlı bir dile ait olduğunu ve neler yazdığını açıkladı. Yazılarda bu lahitin içinde yatan kişinin çok büyük bir günah işlediği ve cezalandırmak amacıyla onu diri diri mumyaladıkları yazıyordu.

Hepimiz tedirgin olmuştuk ama yine de merakımıza yenik düşüp incelemeye devam ettik. İç içe birkaç kutudan oluşuyordu lahitin geri kalanı. İlk iki kutunun arasında az bir boşluk bulunuyordu ve bu boşluğu reçine ile doldurmuşlardı. Bu ikisini açtıktan sonra karşılarına bir üçüncü çıktı. Bu iki sandık ise birbirinin içine tam uyum sağlamıştı. Aralarında hiç boşluk yoktu.

Son sandığı açtığımızda karşımıza alçıyla kaplanmış bir mumya çıktı. Alçının üzerinde yine çeşitli türlerde yazılar ve resimler vardı. Sanırım ölen kişinin hangi günahı işlediğini anlatan resimlerdi bunlar.

Mumyanın boynunu hafif bir şekilde sıyırdığımızda boynunda birçok değerli taşlardan yapılmış büyük bir gerdanlıkla karşılaştık. Aramızdan birisi bu kolyeyi mumyanın boynundan çıkarmaya çalıştı. Ama onu hemen engelledik. Çünkü lahitin üzerinde yazanlara kulak asmalıydık. Büyük bir günah işlemişti. Lanetli olabilirdi. Bu riski alamazdık.

Alçıyı soyup mumyanın üzerinden çıkardığımızda etin çok iyi bir şekilde korunduğunu gördük. Ama dikkatle incelediğimizde vücudunda hiçbir kesik izine rastlamadık. Sanırım canlı canlı mumyalandığı için olmalıydı. Aramızdaki herkes deneyimli kimselerdi ama kimse daha önce böyle bir olayla karşılaşmamıştı. Saat de epey geç olmuştu zaten. Bu konu hakkında yarın düşünürdük. Şimdi hepimiz evine gitse daha iyiydi.

Tam oradan ayrılmak üzereydik ki adının Alper olduğunu öğrendiğim birisi volta pili yardımıyla mumyanın içinin nasıl göründüğünü merak ettiğini söyledi. Beş altı bin yıllık mumyaya elektrik verecektik. Şaka gibiydi. İçlerinde sadece bu fikri ben mi saçma bulmuştum acaba sadece. Belki de ben bu konu hakkında yeterince bilgi sahibi değildim. Çünkü ekibin geri kalan üyeleri bunun çok mantıklı olduğunu düşündüler. Birisi doktorun çalışma odasına gidip birkaç tane pil getirdi. Birkaç defa denedikten sonra başardık ama aniden elektrikler gitti. Sigorta mı atmıştı acaba? Birisi eline küçük bir el feneri alarak bakmak için gitti. Kısa bir süre sonra elektirler geldi. Gerçekten de sigorta atmıştı. Etrafta bir eksiklik vardı sanki. Etrafı incelediğimizde mumyanın boynundaki o büyük gerdanlığın orada olmadığını fark ettik. Herkes birbirine bakıp kimin aldığını soruyordu. Ama dediklerine göre kimse almamıştı. İşte o zaman anladım bu işin sonunun hiç de iyi bir yere varmayacağını.

 

 

You May Also Like

1 Comments