TANRI ARAMIZDAYMIŞ...SÖYLE, NEREDE?..

by - Temmuz 22, 2022


          Tüm sorunlardan Tanrı olarak kurtulmak mümkün mü? Ya da Tanrı olunca gerçekten mutlu olacak mıyız? İşte bu sorulara yanıt arayan bir film ''Aman Tanrım!''. Jim Carrey'nin kariyerinde beklediği çıkışı yapamayan bir muhabiri Bruce Nolan'ı; son yılların önemli oyuncularından Morgan Freeman'ın da Tanrı'yı oynadığı Türkçe adıyla ''Aman Tanrım!'' (Bruce Almight) büyük kentlerde yaşayan, küçük sorunlarla boğuşmaktan hayatı erteleyen orta sınıf insanların kendisiyle ve Tanrı ile girdiği hesaplaşmayı komedi diliyle ve izleyiciyi felsefi sorularla fazla boğmadan harmanlayıp sunmayı amaçlayan bir film.TV'nin vasat ama haber spikeri olmayı her şeyden çok isteyen ama hem iş başında hem de özel hayatında aksiliklerin bir türlü peşini bırakmadığı haber spikeri Bruce Nolan bu olayların tüm suçlusunun Tanrı olduğunu düşünür ve sürekli Tanrı'dan şikayet eder. Tanrısal güçlere sahip olan Bruce bu güçlerin tadını çıkaracak ama sonunda egosunun yarattığı kaosla yüz yüze gelecektir.


         Filmin baş kahramanı olan Bruce, hayatı standart bir düzeyde olan ve gün geçtikçe her şeyi bozulan, başına her türlü şansızlıklar gelen ve bu şanssızlıklardan dolayı sürekli Tanrı'yı sorumlu tutup ona şikayetlerde bulunan bir karakterdir. Bruce hayatı karşısında tümüyle çaresizdir. Kendi yaşantısını yönlendirememekte ve sınırlarını bir türlü aşamamaktadır. Başkalarının kendisine vermiş olduklarının sınırına çıkamamaktan yakınır. Bunu da şu kelimelerle ifade eder:

''Kendimi çaresiz hissetmeye başladım. Kırkıma yaklaştım. Peki elimde ne var?'' 

Buradan da anlaşılacağı gibi hiçbir şeyden memnun değildir Bruce. Yaşadığı hayatı o seçmemiştir. Tanrı istediği için bu hayatı yaşamaktadır. Bir bakıma özgür değildir seçimlerinde. Bu yüzden de memnun değildir hayatından, işinden ve evinden. Zaten varoluşçu karakterler genelde bir kısıtlama içerinde oldukları için özgürlüğe karşı bir sempati duyarlar. Bizim karakterimiz Bruce ise Tanrı'nın güçlerine sahip olduktan sonra özgür olmuştur. Ama Tanrı olduktan sonra bile bazı kısıtlamalar olmuştur Bruce'un hayatında.

''Tanrı olabilirsin ama iki şeyi asla yapamazsın. Birincisi Tanrı olduğunu kimseye söyleyemezsin. İkincisi ise insanların özgür iradelerine hükmedemezsin.''


          
          Çelik (2013)'e göre varoluşçu etkiler taşıyan sanat yapıtları, izleyiciyi/okuyucuyu bir maceraya sürüklemeyi değil, tam tersi izleyicinin/okuyucunun belleğinde bazı sorular uyandırarak onun bir takım çözümlemeler yapmasını amaçlar. Filmde ise bunu şu şekilde görmekteyiz. Bruce'un amacı dünyayı gezmek, yeni yerlerde bulunmak, maceralara atılmak değildir. Onun amacı sadece hayatını bir düzene oturtmak ve sevdiği mesleği hakkını vererek yapmaktır. Çünkü yaşadığı hayattan memnun değildir. Bu memnuniyetsizliğini de sık sık Tanrı'ya şikayetlerde bulunarak belirtmektedir:

''Ben iyi değilim. Orta karar işimden memnun değilim. Orta karar bir ev beni memnun etmiyor. Orta karar bir hayattan sıkıldım.''

          Varoluşçuluğa göre insan yaptığı seçimlerde yalnız kendi yaşamını etkilememektedir. İnsan seçimlerini yaparken tüm insanlıktan sorumlu olduğunu unutmamalıdır. Çünkü insanın kendi için yaptığı tercih bile etrafını etkilemektedir. Bruce, Tanrı olduktan sonra sadece kendisini düşünmeye başlar. Bencilce davranır. Etrafındaki insanların ne düşündüğü artık onun için önemli değildir resmen. Etrafına ne kadar zarar verdiğini görmez. Sırf kendi zevkleri için dünyanın düzenini bozar. Dünyaya gök taşı düşürür elektrik kesintilerine sebep olur, sırf sevdiği kadını mutlu etmek için ayı dünyaya halatla çekip yaklaştırır ve dünyanın birçok yerinde tsunamilere neden olur.  Bunların hiç birinin farkına varmaz ve Tanrı olmayı bir eğlence olarak görür. Zamanla asıl Tanrı olaya el atar ve Bruce'un neler yaptığının farkına varmasına yardımcı olur. Önceleri dünyaya sadece kendi zevkleri, düşünceleri, istekleri açısından bakan Bruce artık sadece kendisini değil tüm insanlığı düşünerek hareket etmeye gayret eder.



            Buraya kadar filmin neden varoluşçu bir film olduğu hakkında çeşitli fikirler öne sürdük. Ama film tam bir varoluşçu yapıt olmadığı için filmin içerinde ters olan bazı durumlar da bulunmaktadır. Kısaca bunlara da biraz değinelim. Öncelikle filmdeki özgürlük kavramı sık sık değişmektedir. Bruce filmin başlarında özgür olmadığını şu kelimelerle belirtir: ''Ben mağdur değilim! Ben kurbanım! Tanrı elinde büyüteç olan yaramaz bir çocuk. Ben de karıncayım.'' diyerek yaşamının kendi elinde olmadığını, kendisine ait olan kararları sürekli Tanrı'nın verdiğini ve Tanrı'nın sürekli kendi önünde bir engel olduğunun söylemektedir. Filmin ortalarına geldiğimizde ise Bruce artık özgürlük konusunda sınır tanımaz bir hale gelmiş ve Tanrı'ya ''Artık sınır yok dostum! Gazabını göster bana. Çarp beni!'' diyerek artık Tanrı'dan korkmadığını ve onun kendisine sunduğu hayatı artık yaşamayacağını açıkça belirtmiştir. Filmin sonlarına geldiğimizde görürüz ki Bruce, Tanrı'ya artık tamamen teslim olmuş bir vaziyettedir. Bunu şu kelimelerinden anlarız: ''Benim için doğru olan kararı sen ver lütfen. Kendimi ellerine bırakıyorum.'' Buradan anlıyoruz ki Bruce'un özgürlüğü sürekli bir özgürlük değil, geçici ve gitgelleri olan bir özgürlüktür. Tanrı olduğu için kendini özgür hissetmemektedir.. Dostoyevski'nin de dediği gibi: ''Tanrı olmasaydı her şey mübah olacaktı.'' 




            Filmde bulduğumuz ve belirttiğimiz bu bulgulara göre ''Aman Tanrım!'' tam olarak varoluşsal özellikler taşıyan bir film değildir. Varoluşçuluğun birçok özelliğini barındırmakla birlikte varoluşsal akıma ters olan birçok özelliği de içerisinde barındırmaktadır. Film insanların sınırlarını zorlaması, yaşama karşı pozitif bakması ve özgürlüğün daim olmadığı gelip geçici olduğu konusunda başarılı bir örnek tescil eder. Aynı zamanda insanın Tanrı gibi güçleri olsaydı ne gibi sorunlar ortaya çıkacağını gösteren bir yapıttır. Buradan anlıyoruz ki insan sınırsız güçleri olsa dahi, yaşamı yine de kısıtlıdır. Bu sınırsız güçleri de sadece kendi için harcar, bencilce davranır ve etrafındakileri önemsemez. Ama unutulmaması gereken bir şey vardır ki: ''Dünyaya sadece kendi açımızdan bakmak, dünyada başkalarının olmadığı anlamına gelmez.''




You May Also Like

4 Comments

  1. Bu filmi sevmiştim. Fragmanını izlediğim anı hatırlıyorum. İnsanı meraka sürüklüyordu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de severek izlemiştim. Jim Carrey'e zaten lafım yok :)

      Sil