13 Nisan 2021 Salı

Eşekli Kütüphaneci Kitap Yorumu





Okumaya verilen önemin dile getirildiği kitaplar her daim ilgimi çekmiştir. Özellikle de bu kitaplarda geçen olaylar ve karakterler de gerçekse o kitabı okumak tadından yenmez.

Bu kez yaptığı işlerle değil Ürgüp’te tüm bir dünyada ses getiren bir adamın öyküsüne bakacağız sizlerle. İsmi Mustafa Güzelgöz.

Mustafa Gözelgöz 1940’lı yıllarda Ürgüp’te yaşamış ve sırf halk okusun ve cahil kalmasın diye eşeklerle köylülere kitaplar taşıyan bir kütüphanecidir. Tabi daha o zaman bir kütüphaneci değil senin benim gibi halktan bir insandır o da. Bizden farkıysa insanların kitap okuması, bilgi sahibi olması, kendini geliştirmesi için durmadan çabalaması. Düşünsenize 1940’lı 50’li yıllar. İnsanlar cahil. Ama sor bakalım neden cahil. O dönemde yaşayan devlet görevlileri halkın okuyup da bilgilenmesine karşı. Çünkü böylesi onların da işine geliyor, kafaları daha rahat. Köy enstitüleri kapatılmış, halk odaları kapatılmış. Kısacası halk nasıl cahil kalır diye uğraşılmış neredeyse. Tabi bir de dinci kesim var. Halkın beynini olmadık şeylerle bulandıran, helali haramı kendisi belirleyen o kesim. Halksa inanıyor bunlara tabi. Okuma bilmez yazma bilmez. İnsanları olmadık olmadık şeylere inandırmak daha kolay.

Sadece bir kütüphaneci değildir Mustafa Güzelgöz. Aynı zamanda ilçede, köylerde futbol takımları kurar. Onları eğitir.  Hatta maçları dahi kazanırlar. Ankara’ya İstanbul’la gider, oradaki hemşerilerine mektuplar yazar. Yardımlar ister. Kendisi için değil sırf halk gelişsin diye. Üst makamlar çıkar. İlçeye köylere kütüphane açmak için elinden geleni yapar. Açar da. Sadece erkeklerin ve çocukların değil kadınların da kütüphaneye gelmesi için çabalar. Belki de beni en çok etkileyen yer burasıdır. Kadına verilen değer. Okusun, yazsın, bilgilensin diye. Kadınlar için kütüphanelere gelsinler diye ayrı gün ayarlar. Kütüphanede sadece kitap değil de farklı işler yapmak için araç gereçler bulur. Dikiş makinaları getirtir. Kumaşını alan kadın da koşar böylece kütüphaneye. Makinalar yetmez. Yetmeyince de sıralar oluşur. Verir sıradaki kadınların eline kitabı. Böylece kadınlar da kitap okumuş olur. Halıcılık kursları başlatır. Yörede yetişen üzümlerden pekmez, şarap yapılsın diye bu işlerle ilgili kitaplar bulur getirtir. Halk kalkınır. Refah seviyesi artar. Kısacası halk gelişsin, kalkınsın, kendi kendine yetebilsin diye elinden ne geliyorsa yapar. Tabi onun bu faaliyetleri kiminin hoşuna gitmez kiminin gider. İnsan bu kendisinin üstünlüğünü kaybedeceği bir şeyi ortadan kaldırmaya bayılır.

Kitap ayrıca birbirine düşman bilinen iki ülkenin o küçücük şehirlerinin birbirlerinin kardeş şehri olmalarına da değiniyor. Bu konuda biraz araştırma yaptım ama net bir bilgi edinemedim maalesef. Ancak ben kitapta geçenden biraz bahsedeceğim. Yunanistan ve Türkiye arasında yıllardır süren bir barış bir savaş durumu var. O dönemler savaş sonrası Anadolu’da yaşayan Rum aileler göç ettirilerek Balkanlardaki ülkelere yerleştirilmişler. İşte kitabın asıl başlangıç yeri burasıdır. Dimitrios aile büyüklerine hem su ve toprak götürmek hem de yaşadıkları yeri Ürgüp’ü görmek için yollara düşer Yunanistan’dan. Ürgüp’e gelir. Ancak Mustafa Amca’nın oğlu Aziz onu çok misafirperver bir şekilde karşılar. Evinde ağırlar. Yemekler yedirir. Dimitrios yörenin yemeklerine bayılır. Özellikle de yoğurt ve pekmeze. Yöredeki köyleri birlikte ziyaret ederler. Öyle ki halk da sever onu. Kendileri gibi görürler. Dimitrios köyü öyle çok sevmiştir ki adeta o da artık bir Ürgüplüdür artık. Refik Başaran adında bir halk ozanı vardır. Mustafa Güzelgöz adeta onun en büyük hayranıdır. Ülkesine dönerken onun türkülerinden götürür. Oradaki herkese sevdirir. Öyle ki Yunanistan’dan gelen o ziyaretçiler Refik Başaran’ın türkülerini seslendirirler en başta da Dimitrios. İki kültür içli dışlı olur. Yeniden barış girer aralarına. İnsan imrenmeden geçemiyor insanlar arasındaki o kardeşliğe.

Kısacası okumak için geç kaldığım bir kitaptı. Ama iyi ki de okumuşum. Belki de kendi memleketim olduğu için bu kadar etkilenmişimdir. Oraların şimdiki ve eski hallerini karşılaştırınca hala aynı olduğunu bilmek ne kadar güzel. Fakir Baykurt’un yazdığı son romanmış benimse ilk okuduğum Fakir Baykurt romanı. Son olmaması dileğiyle. 




 

2 yorum:

  1. Çok güzel bir hayat öyküsü emeğine sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, kendim etkilendiğim ve değer verdiğim şeyleri insanlarla paylaşınca böyle tepkiler almak hoşuma gidiyor :)

      Sil