Film:
Edward
Scissorhands (Makas Eller)
Yönetmen:
Tim
Burton
Türü:
Fantastik,
Komedi, Dram, Macera, Romantizm
Yapım
Yılı: 1990
Oyuncular:
Johnny Depp
Winona Ryder
Dianne Wiest
Alan Arkin
Anthony Michael Hall
Vincent Price
Hiç
ellerinizin bulunduğu yerde başka bir organın, cismin ya da herhangi bir şeyin
bulunduğunu düşündünüz mü? Soruyu biraz daha daraltacak olursam: Hiç
ellerinizin bulunduğu yerde aslında makasların olduğunu düşündünüz mü?
Düşünmediyseniz bu filmi izlerken ya da izledikten sonra mutlaka düşüneceksiniz
bence.
Bu
aralar Tim Burton’un yönetmenliğini yaptığı filmlere ayrı bir takıntım oluştu.
Bazılarını açıp tekrar tekrar izliyorum. Sanırım bu tip fantastik filmler beni
fazlasıyla etkiliyor. ‘’Makas Eller’’ de beni etkileyen o filmlerden birisi
işte. Gerek konuyu işleyişi gerekse verdiği mesajlar bakımından bence önem arz
ediyor. Konusundan kısaca bahsedelim. Hikaye rengarenk evlerin yer aldığı bir Amerikan
banliyösünde yüksek bir tepeden bakan fakat metruk fakat bir o kadar da süslü
bir konakta yaşayan, çeşitli parçalardan yapılmış bir nevi robot olan Edward
etrafında oluşur. Edward utangaç ve gariptir. Yaşadığı yerden daha önce hiç
ayrılmamıştır. Bu evde yaşayan ve onu yapan ustası onu tamamlayamadan ölmüştür
ve bu yüzden Edward’ın elleri makas olarak kalmıştır. Edward bu konakta kendi
halinde yaşarken bir gün kozmetik temsilcisi Peg Boggs’un konağa gelmesiyle tüm
hayatı değişir. Peg onu evine götürür, kıyafetler verir, insanlarla tanıştırır.
Ortama uyum sağlaması hiç de kolay olmaz. Başlarda insanların çimlerini biçerek
onlarla arkadaşlıklar kurar. Bir süre sonra makas elleriyle kadınların
saçlarını da kesmeye başlar. Tabi her sevimli mahallede olayların hoşuna
gitmediği kişiler de vardır. İşte o kişilerin olaylara karışmasıyla işler
tamamen değişir. Edward zor durumlarla karşılaşır. Devamını merak ediyorsanız
mutlaka filmi izleyin derim. Emin olun çok şey kaçırıyorsunuz izlememekle.
Toplum tarafından dışlanarak kabul edilmemek, yanlış anlaşılmak, karşındakini dinlemeden hemen onun hakkında yargılarda bulunmak, iletişimsizlik ve en temel olarak da ’’ farklılık’’ konusunu bize güzel bir şekilde aktarmış yönetmen. Hemen hemen herkesin yaşadığı sorunlardır bunlar. Kendimiz yaşarken ya da bir başkasının yaşadığını gözlemlerken karşımıza çıkabilir. Burada biraz da empati fikri ortaya çıkıyor diyebiliriz. Yukarıda saydığımız onca sorunun temelinde empati ve kendimizden olmayanı ayrıştırma söz konusudur. Edward dış görünüşü nedeniyle yani makas elleri, saçları, yüzü, yürüyüşü gibi nedenlerle daima toplumdan ayrıştırılmaktadır. Bu ayrıştırma içerisinde onlar gibi biri olmaya çalıştıkça ise insanlar tarafından sürekli yanlış anlaşılmaktadır. Bunun temel nedeni ise insanların zihinlerinde yer alan kalıp yargılardır. İnsanlar tek tip düşünürler. Ve birbirlerini destekleyerek olmayan bir şeye olmuş gibi yaklaşırlar. Edward bir gün bahçede bir buz kalıbına makas elleriyle keserek şekil vermektedir. O sırada yanına Kim gelir. Kim bu manzara altında dans edip mutlu olurken yanlışlıkla Edward kime zarar verir. Küçük bir kesiktir. Bunu gören Kim’in erkek arkadaşı mahalledeki herkese olayı büyüterek anlatır. İşte bu toplumdaki bireylere olayları yanlış ve büyüterek anlatma aslında büyük bir olaylar silsilesinin başlangıcıdır. Zaten insanlar kendisine zor bir şekilde güvenmişken o güven aniden küçük bir olayla birdenbire bozulur. Buradan da anladığımız kadarıyla Edward zaten hiçbir zaman o toplumun bir parçası olamamıştır. Hiçbir zaman onu aralarına kabul etmemişlerdir.
Filmde
aslında çeşitli makine parçaları birleştirilerek oluşturmuş Edward’ın kalbi
yoktur doğal olarak. Ancak zamanla kalbi olmadan da bazı duyguları tatmaya
başlar. Aşk gibi. Şimdi söyleyebilirsiniz, kalbi olup da duygusuz olan yok mu
diye haklısınız tabi bu konuda hem de sonuna kadar. Bence yönetmen buda bu konuya
da değinmiş olabilir. Konumuza dönecek olursak. Edward yaşadığı evdeki genç kıza
yani Kim’e hisler beslemeye başlar. Dediğim gibi kalbi yoktur. Ama insanlar
arasındaki bu hisleri o da merak eder ve tatmak ister. Tadar da. Kim karşısında
utangaç bir tavır sergiler. Evet zaten normalde de utangaçtır ama onun yanında
daha farklı bir hale bürünür. Kim ne derse yapmaya hazırdır. Hani şu sevdiği
için her şeyi yapmayı göze alan tipler vardır ya aynı onlar gibidir işte. Ancak
çoğu insanın yaşadığı gibi o karşılıksız sevme durumu içerisinde bulur kendini.
Ancak onunki masum bir sevgidir. Kim onu sevmese de onu sever. Gerçek sevgi bu
değil midir zaten. Kaşımızdaki insan bizi sevmese bile onu sevmeye devam etmek.
O başkasıyla olsa dahi onun mutluluğunu düşünmek. Kıskanmaktansa onun mutluluğuyla
mutlu olmak. Aslında bize böylesi insanların ne kadar da az kaldığını bir bakıma
Edward üzerinden açıklamıyor da değil.
Benim
film hakkında değinmek istediklerim bu kadar. Eğer sizler de izlemiş ya da
izlemeyi bekliyorsanız aşağıda yorumlarda düşüncelerinizi belirtebilirsiniz.
Merak ediyorum sizlerin de düşüncelerini. Yeniden bir fil izlediğim zaman
görüşmek dileğiyle.
bu filmin hastasıyım yaa, çok romantik :)
YanıtlaSilDeğil mi? İzlemeye doyamadım.
Sil