Kitap
Adı: Puslu Kıtalar Atlası
Kitabın
Yazarı: İhsan Oktay Anar
Yayınevi: İletişim
Yayınları
Tür: Fantastik Kurgu
‘’Düşünüyorum, öyleyse varım.’’
Descartes’in
‘’Düşünüyorum, öyleyse varım.’’ sözü bir kitap olsa işte tam da bu kitap
olurdu. Tüm kitap bu söz üzerine kurulmuş adeta. Zaten kitabı okurken de sık
sık düşünme eylemi gerçekleştiriyorsunuz. Hatta hayal gücünüzün sınırlarını
sonuna kadar zorluyor düşündürterek.
Öncelikle
kitaptan kısaca bahsedip daha sonra kitap hakkındaki düşüncelerimden bahsetmek
istiyorum. Romanın merkezinde gerçek dünyada maceralar yaşayabilecek kadar
cesur olmayan, içtiği yeşil şurubu ile uzun rüyalar gören ve bunları atlas
adını verdiği ilerde de adının Puslu Kıtalar Atlası olduğunu öğrendiğimiz
kitaba yazan Uzun İhsan Efendi ile oğlu Bünyamin’in yaşadıkları yer alır. Bu
iki karakter üzerinde gerçekleşen olaylar derinleştikçe neyin gerçek neyin
hayal olduğunu kestirmek zorlaşır git gide. Ayrıca kitapta Arap İhsan, Kubelik,
Hınzıryedi, Büyük Efendi gibi yan karakterler vardır ki bu karakterler iki
merkez karakteri desteklemek için oluşturulmuştur adeta.
Kitabı
okurken olayları belirli bir zaman dilimine yerleştirmek zordur. Çünkü
olaylarda sık sık geriye dönüş tekniği kullanılmıştır. Buna şuradan örnek
verebiliriz. Kitap farklı bölümden oluşmuştur ve bu farklı bölümlerin girişinde
bizi her zaman yeni bir karakter karşılar. Yılanın Renkleri adlı bölüme
Kubelik’i anlatarak giriş yapar yazar. İlerleyen sayfalarda ise bugünkü zamana
kadar gelir ve asıl karakterler olan Uzun İhsan ve Bünyamin ile karşılaşır.
Aralarında belli olaylar geçtikten sonra bölüm biter ve bir başka bölümde yeni
biri karşılar bizi ve onun da taa en başından yaşadıklarını anlatır. Dediğim
gibi sık sık bu şekilde geriye dönüş tekniği uygulayarak yazar yazarımız. Bu
tip geri dönüşlerin çok olması okuru sıkmaz ama. Aksine daha da heyecanlı
kılar. Yeni bir insan yeni olayları doğurur çünkü. Yazar tek bir zamana
odaklanmaz bu yüzden. Farklı zamanlarda farklı karakterler üzerinde
yoğunlaşırken de diğer karakterleri geri planda tutup onları durdurmaz. Farklı zamanlarda
yaşanan olaylar birleştirilerek bağlantı kurulur.
Romanın
dili ilk sayfaları okuduğunuzda ağır gelebilir ve kitabı bırakmanıza neden
olabilir. Ancak ilerleyen sayfalarda bu dil hafifler. Sık sık da mizahi ögeler
barındırır içerinde. Bu yüzden okurken sıkılmaz ve kitabın sayfalarının nasıl
bittiğini anlamazsınız. Farklı karakter üzerinden işlenen bu mizahi ögelerle
kitabı sanki karşınızda birisi varmış da o size kitabı okuyormuş gibi
hissedersiniz.
Kitapta
çeşitli meslek gruplarından bahsediliyor. Ancak bu meslekler saray erbabından
değil de daha çok farklı yolları deneyerek bir yerlere gelinmiş meslekler. Dilencilik
de bunlardan birisi. Özellikle de öne çıkan da zaten bu. Kitapta dilencilikle
ilgili o kadar ayrıntılı şeyler anlatılıp o kadar güzel betimleniyor ki adeta o
devirde bir dilenci olmak daha cazip geliyor insana. Farklı şeyler
öğreniyorsunuz. Mesela herhangi bir engeli olan biri engelli biriyle evlendiriliyor
dilenciler arasında. Böylece doğacak çocuklar da engelli olacak ve daha fazla
gelir getirmeye yardımcı olacaktır. Dilencilerin yaşadığı kendilerine ait bir
alan dahi vardır. Halktan ise çok fazla bahsedilmez kitapta. Balıkçılardan,
kumarhane işletenlerde gizli örgütte çalışanlara kadar birbirinden farklı
meslekler karşımıza çıkar.
Gücün
verdiği o iktidar ve diğer şeyleri önemsememe her dönemde olduğu gibi burada
da. Ebrehe diğer ismiyle Büyük Efendi gücü elde ettikten kendinden önceki
değerlere sahip çıkmaktansa onları kendi zevki için kullanmayı tercih ediyor. İlerleyen
sayfalarda da görüyoruz ki onun bu kendini bilmez zevk peşinde koşmaları onun
sonunu getiriyor.
Dönemin
bir diğer özelliği ise tıbbın dini nedenler sebebiyle gelişememiş olması hatta
insan hayatının sonunu getirmesi. O yıllarda insan vücuduna yönelik ayrıntılı
kitaplar yoktur ve bir insanı kesip biçmek günah olarak nitelendirilir ve
cezası da idamdır. Kubelik bir gün bileğinden kesilmiş bir el bulduğunda bunu
kendi evine götürmek için türlü yollar üzerinden evine götürür. Hatta bir gün
yakalanacağı zaman cesedi bir cenaze ortamında gibi göstererek canını kurtarır.
Görüldüğü üzere tıp hala yeteri kadar gelişmemiştir ve gelişmesine izin
verilmemiştir.
Farklı
dinlere duyulan bir nefret de vardır. İnsanların davranışlarında bir kısıtlamalar
oluşturulur daima. Din toplumun temelinde yer alır her zamanki gibi. Hınzıryedi
domuz eti yedikten sonra bu etten vaz geçemez ve her fırsatta yer. Ancak büyük
kayıplara neden olur domuz eti yemesi. İşinden olur, canıyla tehdit edilir sırf
böyle bir eti yemeyi tercih ettiği için. Bana kalırsa kimse neden yememesi gerektiğini
bilmeyerek sürü psikolojisi ile ilerliyorlar. Bu yüzden aralarından kimse karşı
da çıkmıyor onun yaşadıklarına. Kendi iyilikleri için belki de.
Yazımı
burada sonlandırmak istiyorum. Anacak daha yazılacak değinilecek o kadar fazla
yer var ki. Okumanızı gerçekten tavsiye ederim. Ben sevdim. Okursanız ya da okuduysanız
düşüncelerinizi burada belirtmenizi çok isterim. Sevgiyle kalın….
İşte
size kitaptan birkaç alıntı:
·
Bu dünyada insanların korktuğu tek şey
öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzün tüyü öğrenmek onların uykularını
kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli
dostlara sığınıyorlardı.
·
Düşünüyorum, ama sadece ben var değilim.
Düşündüğüm için asıl sizler varsınız; sizler ve için de yaşadığınız dünya.
·
"Sana izin veriyorum, git. Git ve
benim göremediklerimi gör, benim dokunamadıklarıma dokun, sevemediklerimi sev
ve hatta, bu babanın çekmeye cesaret edemediği acıları çek. Dünyadan ve onun
bin bir halinden korkma."
·
Her insan șu ya da bu şekilde dünyayı
okumalıydı.
Kitabın ismini çok sık duymama rağmen bir türlü okuma fırsatım olmadı. Konusu itibariyle epey ilginç bir kitaba benziyor. Paylaştığın alıntılardan en çok " Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti... " diye başlayan alıntı hoşuma gitti. Tavsiyen için çok teşekkür ederim. Emeğine sağlık. Saygılarımla. Vesselam...
YanıtlaSilKitap okuduğum kitapların çoğuna benzemiyordu. Hem dil bakımından hem de konunun işlenişi bakımından. Ben de en çok o alıntıyı sevdim. Çağımızın sorunlarından biri bence. Umarım okuduktan sonra siz de beğenirsiniz.
Silooooo önemli yazar, felsefe hocası, çok sever öğrencileri onu, sessiz kendi halinde biri, bir de efrasiyap hikayeleri var önemli kipatı :)
YanıtlaSil