Powered By Blogger

Okuyan Koala 🐨



 Klasikleri okumayı oldum olası sevmişimdir. Bu kitaplarda yaşayan kişileri, onların karakter çözümlemelerini, yaşadıkları yerleri, dönemi merak ederim. Goriot Baba da bu bakımdan okumayı sevdiğim bir kitap oldu benim için. Bu kitabı daha önce ortaokuldayken okumuştum. Tabi o zamandan bu zamana hem kitabı unuttum hem de unutmasam bile bir kitabı her okumada farklı bir şekilde anlamlandıracağım için yeniden okumak da isterdim. 

Kitapta, Goriot Baba, kızlarını tutkuyla seven zengin bir babanın tüm servetini kızlarının önüne serdikten sonra günden güne düşüşü, saygınlığını kaybedişi, damatları yüzünden kızlarına hasret kalışı, ucuz bir pansiyon odasında kızlarını görememenin üzüntüsü ve acısıyla kıvranarak can vermesi anlatılır.

Bir kitabı anlamaya çalışırken öncelikle o kitapta yer alan karakterler üzerine bir araştırma yaparım. Hele de bu kitap bir klasik eserse fazladan bir araştırma gerektirir. Çünkü karakter kadrosu oldukça kalabalık oluyor çoğunda. Bu yaptığım karakter araştırmaları ile kitabı daha çok anlamlandırdığımı düşünüyorum. Diğer türlü kaçırdığım noktalar olabiliyor. Bunun için kitapla ilgili düşüncelerime geçmeden önce karakterlerden biraz bahsedelim:

Goriot Baba: Zengin bir erişte tüccarıdır. O dönemin Fransız toplumunda, kendi emeğiyle para kazanan ancak yine de kendisinin altında bulunan sınıfı bir miktar da olsa sömürerek zenginleşen ve bir üst sınıfa atlayan sınıfı temsil eder. Sürekli bir öncekinden daha ucuz bir daireye yerleşir. Adeta kızları için yaşar.

Eugene de Rastignac: Fakirlikten zenginliğe ve güce yükselen sınıfı temsil eder kitapta. Hayata dair idealleri olan fakir üniversiteli bir gençtir. Goriot Baba onun hayatında eksik olan 'baba'' figürünü dolfuran kişidir.

Madame de Nuncingen ve Madame de Restaud: Goriot Baba'nın kızları. Her istedikleri yapıldığı için şımarık yetiştirilmişler. Her ikisinin de evlilikleri formalitedir. Çıkarlar uğruna evlendikleri için sevgiyi ve mutluluğu başka erkelerde ararlar. 

Kont de Restaud: Madame de Restaud'un kocası.

Baron de Nuncingen: Madame de Nuncingen'in kocası.

Madame de Beausent: Eugene de Rastignac'ın uzaktan kuzeni.

Mösyö d'Ajuda: Portekizli zengin bir asilzade ve Madam de Beausent'in evlilik dışı sevgilisi.

Madam Vauquer: Pansiyonun sahibi. Her şeye para gözüyle bakar.

Vautrin: Pansiyonda kalanlardan biri. Romanda ''kötü'' olarak tanımlanabilecek karakterlerden birisi. Çıkarcı ve merhametsiz. Kendini herkesten üstün görür.

Victorine Taillefer: Zengin bir iş adamı olan babası tarafından miras parası verilmemiş, sokağa atılmış genç bir kız. Dindar, ağırbaşlı, ahlaklı ve iyi niyetli.

Madam Couture: Victorine'nin uzak akrabalarından birisi.

Horace de Bianchon: Tıp öğrencisi. Rastignac'ın en yakın arkadaşı.

Christophe: Pansiyonda uşak.

Slyve: Pansiyonda aşçı.

Gelelim şimdi kitap ile ilgili düşüncelerime:

Romanda en dikkat çeken unsur ''babalık duygusu'' dur. Bu duygu her şeyin önüne geçer. Adeta bir hastalığa dönüşür. Düşününce Goriot Baba'dan bu duyguyu çıkardığımız an geriye hiçbir şey kalmayacak gibidir. Yaşama sebebi iki kızıdır ve bu iki kızı için nefes alıp vermektedir. Onların bir dediklerini iki etmez, her istediklerini alır. Şımarık bir şekilde büyütür. Sırf bu şımarıklıkları onların ileriki hayatlarını da büyük bir şekilde etkileyecektir. Öyle ki Goriot Baba kızları evlenirken onlara yüklü miktarda paralar verir. Paralar bitince böyle bir insanı bir kayınbaba olarak kendilerine yakıştıramayan damatlar, Goriot Baba'yı istemezler. Kızların babalarıyla da görüşmesine izin vermezler. Kızların mutluluğu için bu ayrılığa katlanır ki Goriot Baba için bir sonun başlangıdır bu olaylar.

Balzac bu romanında, çocuklarına bu derece düşkün bir ebeveyn olmanın yanlış bir tutum olduğunu gösterir bize. Sadece çok para kazanmakla, çocukların her istediğini almakla iyi bir baba olunamayacağını anlatır. Ki öyle de değil midir zaten? Anne babalar özellikle yaşadığımız şu yıllarda çocuklarıyla ilgilenme konusunu yanlış anlıyorlar. Çocuğa bir oyuncak almakla ya da istediği her şeyi yapmasını sağlamakla iyi ebeveynler olmuyoruz. Aksine onları birçok yönde eksik bırakıyoruz. Bu yüzden okula gittiklerinde ya da dış dünyada gerçek yaşamla karşı karşıya geldiklerinde bocalıyorlar ve bu da onlara belki büyük belki küçük de olsa bir şekilde zarar veriyor.

''Babalar mutlu olmak istiyorlarsa hep vermelidirler. Durmadan vereceksin, budur insanı baba yapan.''

Kitapta üzerinde durulan bir düğer konu ise ''sınıflar arası yükselme hırsı''dır. Bu duygu özellikle yoksul bir hukuk öğrencisi olan Ratignac'ta yoğun bir şekilde görülür. Yoksul bir aileden gelmesi, türlü zorluklarla tek başına başa çıkmaya çalışması, zenginlerin yaşadığı hayatı merak etmesi ondaki yükselme hırsını adeta kamçılar. Kadınları ise bu hedefine ulaşmada bir araç olarak görür.

Bir tarafta yüksek çevreye girmeye çalışanlar, diğer yandaysa bu yüksek çevrede yaşayan insanların aslında hiç de imrenilecek gibi olmayan yaşantıları. Cebinizde çok paranız olması, lüks arabalara binmeniz, mükemmel kıyafetler giymeniz, balodan baloya koşmanız mutlu olmanıza, yaşamdan zevk almanıza yetmez. Bu zenginlikleri arka planda dönen rezillikleri, çirkinlikleri, kötülükleri gizlemek için bir maske gibi kullanırlar. Her türlü zenginliğe sahiptirler ancak sevgiye ve mutluluğa açtırlar. Bu yüzden de sürekli çevrelerinden bu ihtiyaçlarını gidermeye çalışırlar.

Roman Paris'te geçer. Hem yüksek hem de yoksul çevrenin mekanları bir arada verilir bize. Balzac bu mekanları betimlerken hiçbir ayrıntıyı atlamak. Adeta adım adım dolaşırız her yeri. Goriot Baba ile pansiyonda kalırız, Rastignac ile balodan baloya koşarız.

''Üç kat yükselen, yukarısında da çatı odaları bulunan ön bölüm, moloz taşlarla örülmüş, Paris'in bütün evlerine iğrenç bir nitelik veren şu sarı renkle badana edilmiştir. Her katta beşer pencere vardır, bunlar da ufak camlara bölünmüştür...Evin yanlarında ikişer pencere vardır, alt kattakiler demir parmaklıklarla süslüdür.''

Goriot Baba'da komşuluk ilişkileri güçlü değildir. Pansiyonda kalanlar sadece yemek salonunda bir araya gelirler ve resmi bir ilişki içerisindedirler.

Sonuç olarak kitap gerek karakter çözümlemeleri, gerek dili ve anlatımı gerekse mekan betimlemeleri ile sevdiğim bir kitap oldu. Okurken sıkılmadım ve sonunu da biraz tahmin etsem de merak ederek okudum. Okumak isteyip de eli klasiklere gitmeyenlere tavsiye edilebilecek bir kitap bence. Rahat ve akıcı anlatımıyla nasıl bitti anlamayacaksınız bile. Şimdilik düşüncelerim bu kadar. Raflarda kitaplarım beni bekler. Yeni insanlar, yeni mekanlar, yeni yaşantılar... Görüşmek üzere...

Alıntılar:

☺İnsan yüreği sevginin doruklarına çıkarken molalar verse de, kindar duyguların dik yokuşunda nadiren durur.

☺ Katılaşmış yüreklerin mi yoksa içi boşalmış kafataslarının mı daha korkunç olduğuna kim karar verebilir?

☺ Kuşkusuz bu dünyada eksiksiz bir mutluluk yok.

☺ Dünya bir bataklık, yüzeyde kalmaya çalışalım.



Share
Tweet
Pin
Share
11 Comments




Kitabın ismi çok manidar ve çok da merak uyandırıcı değil mi? Kitabı okuyan okurlar için manidar, kitabı  henüz okumayan okurlar için ise merak uyandırıcı. Kim bu ''Algernon''? Kitaba adını veren Algernon, yapay yollarla zekasını artırmak için ameliyat edilen bir laboratuvar faresidir. Kitap ise bu zeka artırmak için yapılan ameliyatın bir insan üzerinde-Charlie Gordon- test edilmesini anlatır. Hikaye düşük IQ seviyesine sahip Charlie Gordon tarafından yazılan ilerleme raporları formatında anlatılır. Bu yüzden kitabın ilk sayfalarını okurken ve anlamlandırmaya çalışırken sıkıntılar yaşayabilirsiniz. Burada size kitabın özetini sunmayacağım. Daha çok, dikkatimi çeken ve üzerinde durmak istediğim konulardan bahsedeceğim. Hadi başlayalım!

Kitapta farklı konular üzerinde eleştirilere yer veriliyor. Bu eleştirilerden ilki, bilim insanlarının farklı dilleri öğrenme konusunda ve alanlarında yazılan yazıları takip etme konusundaki eksiklikler ile ilgili. Bilim insanları diğer ülkelerde yapılan çalışmaları takip etmeyip üstelik onların çalışmalarını- özellikle Hindistan ve Japonya gibi doğu ülkeleri-niteliksiz bulup incelemede dahi bulunmuyorlar. Bana kalırsa hangi meslek grubunda olursa olsun bir insanın kendini geliştirmesi ve alanındaki hakimiyetini de artırabilmesi için o alanda yazılan ister nitelikli isterse niteliksiz olsun her yazıyı takip etmesi gerekir. Çünkü kendi yapacağı araştırmalar için hem bir dayanak oluşturabilir hem de başkalarının yayımlanan yazılarından yola çıkarak kendi yapacağı çalışmanın eksik ya da fazla yanlarını görebilir. Ki kitapta Charlie'nin başına gelecek olan bir olayda da bunun ne kadar önemli olduğunu görmüş bulunmaktayız.

İkinci eleştiri. Evlatlar arası ayrım. Zeki olarak nitelendirilen çocuğun yüceltilmesi, zeka bakımından diğer çocuktan eksik kalanın ise dışlanması. Doğurmak bir canlıyı. Doğurmak ne kadar zor bir canlıyı? Yoksa zor olanı doğurduğumuz o canlıya olan tahammül sınırımız mı? Doğurmadan da anne olan insanlar görürüz. Hatta kendilerinden olmayan o canlıya verdikleri değerin fazlalığını gördükçe hayret ederiz. Çünkü asıl zor olan bölümde başarılı olmuşlardır. Charlie'nin annesi evet onu doğurup bu dünyaya getiriyor. Ancak asıl zor olan bölüm yapmaya çalışmak yerine kendi oğlunu bir köşeye koymayı seçiyor. Bunun yapılmasının ise asıl sebebi bir ikinci çocuğun dünyaya gelmesi. İlki istediğimiz gibi olmadı. Onu bir bakımevine yatıralım. Ne olsa ikinci bir çocuk var. Üstelik zeka bakımından da eksik değil. Ne kadar doğru(!) bir tutum. Üstelik bunu yapan sadece Charlie'nin annesi değil. Warren Devlet Bakımevinde toplum tarafından dışlanmış, ailesi tarafından kabul edilmemiş, bir köşeye atılmış yüzlerce birey var. Asıl dikkatinizi çekmek istediğim nokta ise bu bakımevinde kalan bireylerin birbirlerine olan tavırları. Evde ailelerinden görmedikleri o sıcaklığı, sevgiyi, şefkati, korunma ihtiyacını, saygıyı ve ilgiyi burada birbirlerinden görüyorlar. Belki zeka olarak toplumdaki diğer bireylerden eksik olabilirler. Ancak söz konusu insanlık olduğundaysa yarışın galibi belli.

''Etrafta onlar için vakit ayıracak biri olmadığı zaman, birbirlerinden sevgi ve şefkat alabileceklerini biliyorlar.''

Ameliyat sonrası Charlie bir kişilik bölünmesi yaşar. Sürekli diğer-yani ameliyat önceki hali-kişiliğinin kendini izlediğini düşünür. Başka birinin hayatını gasp ederek yeni bir hayata başladığını düşünür ikinci kişiliği. Attığı adımlardan rahatsız olur. Yapacağı eylemleri harekete geçirmekte zorlanır ya da hiç yapamaz. Kendini hep geriye çeker. O kadar ki ameliyat öncesi Charlie'nin aşık olduğu kadına karşı bir şeyler hisseden ikinci kişilik hep olduğu yerde durur. Midesi bulanır. Kendini ona ihanet ediyormuş gibi hisseder.

Kitabın başından sonlarına kadar ise Charlie kendi kimliğini sorgulamaya başlar. ''Benim yerim neresi? Şimdi ben kimim ve neyim? Tüm hayatımın mı yoksa son birkaç ayın mı toplamıyım ben?'' Kendi varlığını, bilgisini, davranışlarını, hislerini sorgular. Önce zeka bakımından eksik bir birey olduğu zamana dair izler yavaş yavaş silinir ve yeni bir insan doğar. Evet bilim onu ameliyatla farklı bir birey olarak baştan yaratmış olabilir ancak bilim aynı zamanda onu hisleri alınmış bir robota da dönüştürmüştür. Sonra ise aynı bilim onu başladığı noktaya geri getirmiştir.

Kitapta sevdiğim noktalara gelecek olursam. İlki Charlie'ye fırında çalışan insanların davranış şeklini çok beğendim. En ufak bir ayrımda bulunmadan onu kendilerinden biri gibi kabul etmişlerdi. Belki de onu sadece o şekilde kabul eden tek insanlardı. İkincisi ameliyat sonrası Charlie'nin olsa zeki oldum diyerek kendini olduğu yerde sabit bırakmayıp kendini geliştirebildiği kadar geliştirmesi. Kitaplar okuması, gezmesi, yeni diller öğrenmesi-ki bilim insanlarının eksikliğini bu şekilde fark ediyor-makaleler yazması... Son olarak ise Algernon ve Charlie arasındaki ilişkiye değinmek istiyorum. Baştan sona kopmayan bir bağ, birbirini koşulsuz kabul ediş, insan ve hayvan arasındaki o karşılıklı dostluk... Hepsi o kadar güzel işlenmiş ki insanın içini sıcacık ediyor. Bu etkinlik sayesinde böyle güzel bir kitapla tanıştığım için ve daha nice güzel kitapla da tanışacağım için şanslıyım. Tekrardan görüşmek dileğiyle...

Kitaptan Alıntılar:

❤ ''Susun! Onu rahat bırakın! O sizi anlamıyor. Başka türlü davranmak elinde değil onun... Tanrı aşkına biraz saygılı olun! O da sizin gibi bir insan!''

❤ ''Para ve malzeme verebilecek olan sürüyle insan var ama vaktini ve sevgisini verecek insan çok az çıkıyor.''

❤ ''Bana ne olacağı önemli değil, henüz dünyaya gelmemiş bazı insanların hayatına bir şeyler katabilirsem eğer, kendimi binlerce kez normal bir hayat yaşamış gibi hissedeceğim. Bu bana yeter.''

❤ ''Sevgi ve şefkat eli değmeyen zeka ve eğitim beş para etmez.''

❤ ''Mutluluk ve zekanın ters orantısı ile sevmek için akıl şart mı?''

❤ ''Bu odadaki hiç kimse beni bir birey-bir insan olarak görmüyordu.''

❤ ''Ben bir insanım, bir bireyim-benim de annem ve babam, anılarım ve bir geçmişim var-ve siz beni bir sedyenin üzerinde o ameliyathaneye götürmeden önce de ben bir insandım.''

❤ ''Bir kızın oldu diye, onu artık istemediğine mi karar verdin?''


Share
Tweet
Pin
Share
10 Comments
Newer Posts
Older Posts

İzleyiciler

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Hakkımda

Merhaba! Bloğuma hoş geldiniz ben Gizem. Türkçe Öğretmeniyim. Bu blogda izlediğim animelerin, dizilerin, filmlerin ve okuduğum kitap ve dergilerin incelemelerini paylaşacağım. Şimdiden keyifli okumalar.

Kategoriler

  • Anime (2)
  • Blogger Kitap Kulübü (1)
  • Blogları Canlandırma Projesi (5)
  • Film İncelemesi (6)
  • Kitap İncelemesi (25)
  • Okuduklarım (7)
  • Çocuk Kitapları (7)
  • Öykü (3)

Blog Arşivi

  • Temmuz 2023 (1)
  • Ocak 2023 (2)
  • Aralık 2022 (1)
  • Ekim 2022 (1)
  • Eylül 2022 (1)
  • Ağustos 2022 (4)
  • Temmuz 2022 (1)
  • Eylül 2021 (1)
  • Ağustos 2021 (6)
  • Temmuz 2021 (7)
  • Haziran 2021 (5)
  • Mayıs 2021 (11)
  • Nisan 2021 (7)
  • Mart 2021 (6)

Created with by ThemeXpose